24 Kasım 2013 Pazar

Sizin İçin Seçtiklerim

Ölçülebilirliği yönetmek hesap verebilmek ve hesap sorabilmek için çok önemli.. Selim TAŞKIN

Tüketiciler size gerçekleri anlatmayacaklar, bu gerçekleri sakladıklarından değil, farkında olmadıklarından.. Martin LINDSTROM

Data iletim hızları ve cihaz kapasitelerinin yükselmesi kreatif çalışmalara özgür bir dünya yarattı.. Oğuz SAVAŞAN

Pazarlama departmanları teknolojiye I.T. departmanlarından daha fazla bütçe ayıracak. Özer SATA

Dijital göçmenler olarak dijitale yeterince vakit ayırmalıyız. Özer SATA

Başarılı girişim, insanların dile getiremedikleri ihtiyaçlarını karşılar. Emrah YALAZ

Bunu sevmiştim :)) "Şirketler koministtir, daha iyi çalışana daha çok vermezler." Emrah YALAZ

İyi bir Futurist 30-40 yıl sonrasını tahminler! Eğer tahmini tutmazsa zaten yaşamıyor olduğundan kimse bak dediğin gibi olmadı diye başına ekşiyemez. (İronik bir anlatımdır) Alphan MANAS

Geleceği görmek için Okur-Gezer olmalısınız. Alphan Manas

Dinlerin insanlar üstündeki baskısı arttıkça yaratıcılıkları ölüyor. Alphan MANAS

19 Kasım 2013 Salı

Okan Barlas ile Dijital Pazarlama Söyleşisi

Bu akşam Dijital Pazarlama dersimizin konuğu HemenKiralik.com 'un kurucusu Okan Barlas'tı. Dijital pazarlama başlığı altında tecrübelerini bizimle paylaştı. Biliyorsunuz anlatılanları uzun uzun kelimelere dökmeyi sevmem. Benim için kilit cümleleri sizlerle paylaşmak isterim. Arkasını dolduracağınıza inanıyorum ;)

  • Bilmediğini ölçemezsin, ölçemediğini yönetemezsin! (Kimden alıntı olduğunu not alamamışım :( )
  • Realtime değerlendirme yapabileceğimiz tek mecra online.
  • E-mail gönderimlerinde kime hangi maili gönderdiğinize dikkat etmek zorundasınız. Bir erkek olarak, kadınlar günümü kutlayan bir maili hoş karşılamıyorum.
  • Başarılı e-mail marketing case'lerini inceleyin derim. (Bu konuyu ilerde inceleyip paylaşabilirim ;) )
  • Kullanıcılar ortak eğilimleri doğrultusunda kategorize edilmeli ve her kategoriye eğilimine özel ürün, hizmet, çözüm sunulmalı.
  • Eğer 360 derece pazarlama yapacağım diyorsanız kullandığınız mecralar arasında mutlaka sosyal medya olmalı. Yalnız sosyal medya üstünden satış yapmak Türkiye'deki tüketici modeline uygun olmadığından sosyal medyanın CRM'inden faydalanmanızı tavsiye ederim.
  • Online yapılan işlerde tüm işlemin online'da sonuçlanma oranı maksimum % 40. Türkiye'deki tüketici karşısında bir ses duymak istiyor. Bu nedenle online kanalınız dışında bir de çağrı merkeziniz olmak zorunda.
  • Online reklamlarınızı offline reklamlarla desteklemek zorundasınız.
  • Pazarlamada iyi fikrin kimden çıkacağını bilemezsiniz. Bu nedenle herkesin fikrini alın.
  • Asla tahminlerinizi olmuş işleri baz alarak yapmayın, o iş olmuş bitmiştir. Referans olamaz. Tahminlerinizi mevcut durumu baz alarak yapın. David NORTON
Bu günden bloğuma yansıyanlar bu kadar. Okan Bey'e keyifli anlatımı için teşekkür ederim.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Zamanın Göreceliliği Üzerine

Bekleyene yavaş, acelesi olana hızlı...
Söylesene, senin saatinde de yelkovan benimkinde olduğu kadar yavaş mı?

Turkcell Teknoloji Zirvesi 12 Kasım 2013 Notlarım


Süreyya Ciliv:
  • Turkcell yeni teknolojilere en yakın rakibinden %60 daha fazla yatırım yaptı.
  • İnsanlar ceplerindeki bilgisayarı masa üstündeki bilgisayara tercih ediyorlar.
Koray Öztürkler:
  • Mobil internetin gelişimi ile iletişim araçları komplike hale geldi.
  • Ürün sahayla doğru buluşursa iyi bir müşteri deneyimi oluşur.
  • Segmentler önemli, her segmente o segment özelinde çözümler geliştirilmeli.
  • Bireysel segment analizi gözden kaçmamalı, gençler ama hangi gençler gibi. En nihayetinde Adana'daki bir genç ile Ankara'daki bir gencin ihtiyaçları birbirinden farklı olacaktır.
  • Türkiye nüfusunun %50'si 30'lu yaşların altında ve  dijitale çok yatkın.
  •  Mobil kullanıcılar search değil uygulama üstünde işlem yapmaya eğilimli.
  • Akıllı cihaz kullananların%80'i uygulama kullanıyor.
  • Dünya'da eğitim trendleri de mekan bağımsız dönüşmeye başladı. Artık ülkelere üniversite açmak yerine Dijital Akademi'ler planlanıyor.
  • İnternet kullanımının %70'ini sosyal ağlar oluşturuyor.
  • Gün içinde 20:00 & 24:00 saatleri arasında sosyal medya kullanımları artış göstermektedir.
  • Top noktaya ulaşılan vakit 22:00 - 23:00 saatleri arasıdır.
  • Kanallardan nasıl ve ne zaman müşterilerimize erişeceğimize karar verirken sayısal verileri dikkate almalıyız.
  • Sosyal medya kullanan cihazların %66'sı akıllı cihaz.
  • Her mecranın mesaj dili farklı olmalı.
  • Müşteri markasının onu tanıdığını düşündüğünde mutlu oluyor. (Tanınma bilme ihtiyacına cevap verilmeli)
  • İnsanları rahatsız etmeden doğru zamanda, doğru mesaj iletilmeli.
Kına Demirel:
  • MoneyClub en büyük parakende kartı.
  • "SMS işe yaramıyor" diye bir şehir efsanesi var, doğru kullanıldığında ne kadar işe yaradığına bizzat şahit olduk!
  • Müşterinin ayak izlerini takip edip ihtiyacı olabileccek içerik ve ürünle karşılarına çıkıyoruz; kabak alan bir müşteriye kabak çorbası tarifi göndererek değer yaratıyoruz.
  • İçerik çok önemli içerik üreten ekipler önem kazanmaya devam edecek.
  • Alışveriş her yerde, Sanal Market ile hayata daha çok vakit ayırmanızı sağlıyoruz. Mekan bağımsız alışveriş keyfi yaşatıyoruz.
  • Kartınız yanınızda olmasa da avantajlarından yararlanabileceğiniz bir sistem hazırlığındayız. Sistemde güncelleyeceğiniz bilgileriniz yardımıyla yalnızca cep numaranız ile işlem yapabileceksiniz.

Daha neler neler konuşuldu.. Toparladıkça eklemeye devam edeceğim, follow me ;)

16 Kasım 2013 Cumartesi

Öyle Olsun...

Kadın Darmadağınık...
Hasret rüzgarlarının sırtında devam ediyor hazan yolculuğuna. Toparlayamadığı düşünceleri ve kuramadığı cümleler yakıyor bağrını. Ateş soluyor buz gibi rüzgarın üstünde titreyen nefesiyle.
Son birkez açıyor gözlerini görebilmek için umudu, kaybolmuşluğun ortasında. Heyhat!.. Toz bulutları sarmış sevdiğini çepeçevre. Dudakları aralanıyor veda sözleri için. Ufak bır hırıltıdan ibaret karanlıkta yankılanan. Çaresiz kapatıyor gözlerini. Daha fazlasına dayanmaya mecali kalmamış. Kararsız geceleri geliyor aklına, sabaha bağlayamadığı. Yine öyle olsun diyor yalvarırcasına. Öyle Olsun...

2000

Altın Kafesinde Bir Kuş

Aynanın karşısında saçlarını tarıyordu. Ne kadarda uzamıştı saçları… Zamanın geçtiğini bir her gün doğan güneşten bir de her gün biraz daha değişen bedeninden anlayabiliyordu zaten. 
Ölüm geliyordu… Her an biraz daha yaklaşarak, her yaklaşmada vücudunda başka bir iz bırakarak… 
Aynanın karşısından kalkıp odasında dolaşmaya başladı. İçi sıkılıyordu. Hayat paylaşılınca güzelleşiyordu. Onun hayatını, özlemlerini, gözyaşlarını, kahkahalarını paylaşabileceği bir dostu hiç olmamıştı. Birden aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Sonra odanın kapısına doğru yöneldi. Merdivenleri üçer beşer inerek ufacık bahçesine ulaştı. Rengarenk çiçeklerin arasından geçerek kıyıya ulaştı. Bir kayanın üstüne oturup ayaklarını denizin tuzlu sularına daldırdı. Suların karşısında bambaşka bir dünya vardı… Hiç ait olmadığı ama ait olmayı çok istediği…
Yıllardır hapsedildiği bu küçücük dünyadan dışarıyı seyretmişti. Karşı kıyılardaki insanların heyecanla koşturmalarını, balıkçıların balık tutuşunu, Sevgililerin hasretle kucaklaşmalarını… Ve yıllardır onların arasında aynı coşkuyla dolaştığını hayal etmişti…
Ne garipti! Babası ülkenin en zengini, en söz sahibi, en büyük insanıydı. Ama onun mutluluğunu satın alamıyordu işte. Belki onu çok seviyordu, belki tüm bu küçük dünyayı kızının iyiliğini düşündüğü için var etmişti, ama olmuyordu işte… Ölümden kaçarak yaşanmıyordu. Bir gün zaten ölecekti öyle ya da böyle. Sadece ölümü geciktirmek için hayatını kocaman bir boşlukla doldurmuşlardı. 
Küçük şatosu onu etrafındaki sular yardımıyla, dışarıdaki dünyanın bütün kötülüklerinden koruyordu. Babası bu şatoyu onu korumak için yaptırmıştı zaten. Denizin ortasına küçük bir adacık oluşturmuşlar bu adacığa da içinde yaşadığı küçük şatosunu yerleştirmişlerdi. Her gün bir önceki günün aynısı gibi geçiyordu burada… Tek eğlencesi kitapları ve dadısının anlattığı küçük öykülerdi. Gözlerini kapatır, bazen okuduğu öykülerdeki kahraman olur hayatın içine karışırdı, bazen de derin bir yalnızlık duygusu içinde kaderine kahrederdi. 
Bir medyum babasına kızın yılan sokması yüzünden genç yaşta öleceğini söylemişti. Kızını çok sevdiği içinde babası düşünmüş taşınmış ve denizin ortasına yılanın gelemeyeceğine karar verip kızı için bu şatoyu yaptırmıştı. Evet yılan yoktu burada, diğer hiçbir şeyin olmayışı gibi… Arada sırada bahçesine konan martılar hariç… Ama ölmemek için bir nedeni de yoktu. 
Haftada bir kayıkla yaşlı bir teyze gelirdi. Sebze meyve getirirdi ufak şatoya… O hep içinde olmak istediği dünyadan gelen misafirini baş köşeye oturtur ve anlat derdi. İnsanları anlat, orada yaşananları anlat, yeni doğan çocukları, ölenleri… Her şeyi anlat ne olur, derdi…
Yaşlı teyze hiç sıkılmadan o hafta ne olmuşsa anlatırdı. Bazen saatler sürerdi konuşması. Kız teyzenin ağzından çıkan her kelimeye dikkat eder hep daha fazla şey anlatsın isterdi. Ama zaman zannettiği kadar yavaş geçmezdi böyle anlarda…
Yaşlı kadın gittiği zaman kendisi ile gerçek dünya arasındaki tek bağ kopmuş gibi hisseder ve saatlerce ağlardı.
Güneş gökyüzünde yükselmeye devam ediyordu. Ayaklarına çarpan dalgalar aldığı hazzı arttırıyor, heyecanlı bekleyişi bir türlü sona bağlanmıyordu. Bu gün yaşlı teyze gelecekti. Ona yeni şeyler anlatacaktı. En çok şu kimseyi beğenmeyen şımarık genci anlatmasını istiyordu. Acaba beni görse beğenir miydi diye düşünüyordu elinde olmadan. Karşı kıyıdan bir kayığın hareket ettiğini görünce gözleri parladı. Evet teyze geliyordu. Zaman hiç bitmiyordu sanki. Ufacık yol büyüyor da büyüyordu. Bir çok kereler teyzenin geldiği kayığa atlayarak karşı kıyılara geçmeyi ve orada insanların arasında dolaşmayı planlamıştı. Ufacık bir dalgınlık anı yetecekti tüm bunlar için ama kayıkçı hiç ayrılmıyordu kayığın içinden. 
Sonunda yaşlı teyze ufak şatosuna gelebilmişti. Kayık ağzına kadar erzak doluydu. Yeni elbiseler getirmişti kıza… Yeni elbiselerini gösterecek kimsesi olmayınca yeni elbise geldiğine sevinemiyordu… Teyzeyi kayıktan alıp bahçedeki çardağa getirdi. Birlikte sandalyelerine oturup dadısının getirdiği limonatalarını yudumlamaya başladılar. Teyze elindeki sepeti göstererek “Senin için bahçeden topladım bu elmaları, bu senenin ilk elması hadi bir tane ye de için açılsın” dedi. 
Genç kız Elini sepetin üstündeki örtüye uzattı ve örtüyü kaldırdı. Örtünün altından elmaların arasına gizlice girmiş olan yılan başını uzattı genç kıza. Ne yapacağını şaşırmıştı. Ufak bir çığlıktan sonra yılanın soğuk dişlerini boynunda hissetti. Zehir yavaş yavaş damarlarında yayılıyor, aydınlık olan gökyüzü kararmaya başlıyor ve artık martıların sesi gelmiyordu. Babası çok uğraşmıştı, onu bütün güzelliklerden mahrum etmişti ama işte ölmesini engelleyememişti. Ölüyordu… Suçsuz… Günahsız… Hiçbir şeye sahip… Ölüyordu…
2002

14 Kasım 2013 Perşembe

Nazar

Adı Nazar, ilkokul birinci sınıfta. Büyüyünce diş doktoru olacak. Ablası üçüncü sınıfta, o da doktor olacak ama iyileştirme doktoru. Küçücük elleri buz gibi soğuğun altında incecik hırkasına sarılmış, ıslak mendil taşıyor...
Saat kadar para kazanması gerekiyor. Saat 22 sularında mendili elinde cafedeki masaları tek tek dolaşıyor. Tam çıkacakken cafenin bahçesinden geri dönüyor, "ben bu paraları size versem bana yemek alır mısınız" diyor belli belirsiz. 
Masanın üçüncüsü olarak sandalyesine oturuyor. Ne yemek istersin sorusuna "O kitaptan yok mu?" diye cevap veriyor. Menü geldiğinde "çocuk için olanlar nerede" diye soruyor. Üstünde şirinler resmi olan menü hoşuna gidiyor ve siparişi veriliyor. Islak mendili açamıyor ve yardım istiyor, ellerini büyük bir özenle temizliyor. Kirlenen mendili masanın üstüne bırakamıyor, paketini açıp içine sokuyor hızla. Yemeği, içeceği geldiğinde yemeğini yiyor yavaşça. Çatal eline büyük , tabağındakler çatala gelmekte inatçı. Eline alıyor birini, "yemeğimi bitirince yine silerim ki elimi" diyerek. 
Saat ilerlemeye devam ediyor, durur mu! 
Ninesi ve dedesi bakkalın orada onu bekliyorlar. Babası hapiste. Annesi yok ki! Diş doktoru olacak, masadaki ablanın dişini yapacak büyüdüğünde...
Saat kaç peki? 23:00 olmuş. Cebindeki bütün bozuklukları çıkarıyor. "Saysana bunları".. "Saatten fazla mı, az mı?" "Fazla bunlar saatten dedenin yanına gidebilirsin!"
Paketlenen bitirmediği tabağınına ait poşeti ve diğer poşetlerini eline alıyor. "Kardeşlerimle yeriz biz bunları evde" diyor. Diğer poşette de paketlenmiş bir tost var! Kardeşleriyle yiyecek.
Diş doktoru olmak için çok ders çalışması gerekecek, söz veriyor çok çalışacağına dedesi ile ninesinin yanına giderken. 
Adı Nazar, çok çalışacak, çok savaşacak, çok güçlü olmak zorunda. O henüz 7 yaşında!...